Skip to content Skip to footer

Eğitim Ortamlarını Fiziksel ve Psikolojik Açıdan Güvenli Kılmak

Depremler afete dönüştüğünde ölüm, yaralanma, evsizlik, bina hasarları gibi sonuçlara yol açabilirler. Oysa alınacak önlemlerle depremin afete dönüşmesi engellenebilir veya zararı azaltılabilir. Depremi önlemek mümkün olmayabilir ama depremin yıkıcı sonucu olan afeti önlemek mümkündür. Afetleri önleme veya riskini azaltmada okulların rolü önemlidir. Afet öncesi ve sonrasında en fazla insana, özellikle risk grubunda olan çocuklara, en kısa yoldan ve en hızlı şekilde ulaşmak okullar yoluyla mümkündür. Bu sebeplerle okullarımız öğrencilere yönelik afet eğitimi verilebilmesi için uygun alanlardır. Uygulayacağınız etkinliklerle afet eğitimini, branşınıza ve çalıştığınız yaş grubuna göre ders izlencenize kolaylıkla dahil edebilir ve öğrencilerinizi afet konusunda bilinçli hale getirebilirsiniz.

Depremler ardında fiziksel yıkımlar bırakan afet durumları olarak meydana geldiğinden, “güvenlik” algısını fiziksel güvenlikten ayrı düşünmek pek de olası değildir. Bu yüzden de öncelikle okul ve sınıfların, deprem henüz meydana gelmemişken fiziksel olarak güvenli hale getirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Okul çapında geliştirilen ve benimsenen bir acil durum eylem planı (krize müdahale planı), ihtiyaç meydana geldiğinde öğrencilerinizi yönlendirmeniz için hayat kurtarıcı olacaktır. Bu plan deprem öncesi hazırlıklar, deprem anında güvenliğin sağlanması (çök-kapan-tutun tekniği vb.), ve ardından tahliye için izlenecek adımları içerebilir.

Afet sonrasında öğrencilerle etkili iletişim kurmanın temel ilkeleri arasında öncelikle konuşmayı başlatmak için bulunduğunuz alanın fiziksel uygunluğunu gözetmek gelir. Konuşmanız sırasında paylaşılan içerik öğrenci veya diğerleri için sorun teşkil etmiyorsa (örneğin öğrenci bir istismardan, intihar düşüncelerinden bahsetmiyorsa) anlatılan hikayeleri gizli tutmak gereklidir. Sözel olmayan iletişim unsurlarını kullanarak öğrencileri dikkatle dinlediğinizi belirten ve onları anladığınızı gösteren, yargılamayan tepkileri yaşlarına uygun olarak vermek doğru bir adım olur. Sakin, sabırlı ve anlayışlı bir tutumla sessiz kalmak istediklerinde öğrencilere izin verilmeli, olayın detaylarını, neler hissettiklerini anlatmaları konusunda baskı yapılmamalıdır.

Afetin ardından öğrencilerin ait olma, güvenlik, kontrol ve duygularını yapıcı şekilde ifade etme gibi ihtiyaçları olur. Sosyal duygusal öğrenmeleri ve akademik başarıları da desteklenmelidir.

Öğrencilerin ait olma ihtiyaçlarının desteklenmesi için kabul edildikleri, yargılanmadıkları, aitlik duygusuyla bağlı oldukları bir sınıf ortamı sağlanmalıdır. Bunun için öğrencilerle konuşmalarında öğretmenler kapsayıcı bir dil kullanmalı ve tüm okul ortamı kapsayıcı bir hale getirilmelidir. Bu süreçte öğrencilerin güçlü yönlerine vurgu yapılmalı, keşfetmelerine yardımcı olunmalıdır. Övgü ve pekiştireçlerden yararlanmak, sınıfta mizaha yer vermek aidiyet duygusunu destekleyebilir. Ayrıca akranlardan öğrenme diğer bir deyişle işbirlikli öğrenmeye fırsatlar yaratılmalıdır.

Depremler gibi doğa olaylarından sonra çocuk ve ergenler de dahil olmak üzere tüm insanlar kendine bir zarar gelmeyeceğine, yaşadığı yerde bir sorun olmayacağına, bir sorun olsa da üstesinden gelebileceğine dair inançlar geliştirmeye ihtiyaç duyarlar. Çocuklar ve ergenler için rutinler önemlidir, dolayısıyla güvende oldukları hissini yeniden kazanmaları için öncelikle rutinlerin sağlanması gereklidir. Akran desteği de dahil olmak üzere çevrelerindeki diğer insanlardan alacakları etkili sosyal destek de güvenlik ihtiyaçlarını desteklemek konusunda yardımcı olabilir.

Depremin ardından öğrencilerinizin güvenlik hislerinde azalma olması ile birlikte, kontrol duygularının da zedelenmiş olduğunu görebilirsiniz. Çünkü depremler insanların kontrolünde olmayan ve güvenliği ciddi derecede tehdit eden yaşantılardır. Bu sebeple güvenlik duygularıyla birlikte kontrol duygularının da desteklenmesi önemlidir. Bunun için uygun sınıf kurallarının birlikte belirlenmesi, öğrencilerin dersin işleyişi ile ilgili fikir sunmaları için olanak sağlanması ve öğrencilerin kendilerinin yönetebileceği sınıf içi etkinliklerin düzenlenmesi gibi stratejiler izlenebilir. Ayrıca öğrencilerin problem çözme becerilerini destekleyecek çalışmalara yer verilebilir.

Deprem gibi bir durum korku, kaygı, endişe, öfke gibi pek çok duyguya sebep olabilir. Aslında her duygunun bir işlevi vardır ve bizi hayatta tutar. O nedenle kaygı, üzüntü gibi duygulara sahip olmak oldukça doğal ve işlevseldir. Ancak bu duygular yapıcı şekilde ifade edilmezse olumsuz durumlara neden olabilir. Bunun için sınıfta sakin bir köşe oluşturarak öğrencilerin zor duygular yaşadıklarında sakinleşmelerine alan açılabilir. Ayrıca, öğrencilerin duygusal tepkilerinin ve duygu yoğunluğunun yaşandığı anların farkında olarak, empatik dinleyerek ve yaşanan duyguyu onaylayarak, duygularını isimlendirmelerine izin verilerek ve bir yandan problem çözme becerilerini keşfederken bir yandan da sınır koyarak duygu rehberliği yapılabilir.

Sosyal duygusal öğrenme, öz-düzenleme, öz-farkındalık, sosyal farkındalık, ilişki becerileri, sorumlu karar alma olmak üzere beş bileşenden oluşur. Bu konulardaki becerileri yüksek olan öğrenciler daha yüksek duygusal zekaya sahip olur, duygularını daha iyi yönetebilir, stresle daha iyi başa çıkabilir ve olumlu hedefleri daha kolay koyabilirler. Sosyal duygusal öğrenmeyi desteklemek için öğretmenler sınıflarında duyguların isimlendirilmesini ve ifade edilmesini teşvik etme, akran desteğini etkili olarak kullanma, “incelik” kültürünü kullanma ve yaygınlaştırma, karar verme becerilerini destekleme gibi stratejileri izleyebilirler.

Afetler ve travmalar öğrenme sürecini ve akademik başarıyı doğrudan etkiler. Çünkü afet gibi hayatı tehlikeye atan olaylarda “hayatta kalma beyni” devreye girer. Bu beynin ana amacı ortaya çıkan tehlikeyi savuşturmak ve yaşamı sürdürmektir. Aslında hayatta kalma beyni, pek çok açıdan çocuk ve ergenleri korur, onları tehlikeden uzaklaştırır. Ancak bu beyin aktive olduğunda yeni şeyler öğrenme, belirsizliklere tahammül etme neredeyse imkansız hale gelir. Çünkü beyin tam bir alarm halindedir. Afetin akademik başarı üzerindeki süreğen etkisi “öğrenen beyinin” aktive edilmesi ile azaltılabilir. Öğrenciler kendilerini güvende ve rahat hissettiğinde “öğrenen beyin” aktive olur ve yeni bilgile redinmeye, belirsizliklere tahammül etmeye hazırlıklı olur. Ayrıca öğrenciler hata yapmaktan korkmaz ve hatalarından dersler çıkarabilirler. Bu bilgiler bize, akademik başarıyı desteklemek için öncelikle güven, kontrol, kabul görme, duygularını ifade etme ve sosyal bağı desteklememiz ve öğrencilerin öğrenen beynini aktive etmemiz gerektiğini gösterir.

Afetler karşısında çocuk ve ergenler incinebilir gruptadırlar. Kişisel özelliklerine göre, bazı çocuk ve egenler diğerlerinden daha incinebilir olabilir, diğer bir deyişle özel gereksinimli olabilir. Özel gereksinimlilik, fiziksel engeller, medikal problemler (çölyak, diyabet, obezite vb.), dil becerileri ile ilgili problemler gibi çok çeşitli başlıklarda ele alınabilir. Bu özellikteki çocuk ve ergenlerin afet zamanlarında risk altında olduğu düşünebilir çünkü güvenliğe ve yardıma zamanında ulaşmada zorlanabilirler ve gereksinimleri karşılanmayabilir; hatta daha büyük gereksinimleri ortaya çıkabilir. Kapsayıcılık, tüm çocuk ve ergenlerin ihtiyaçlarının gözetilmesini ifade eder. Kapsayıcı olabilmek için öncelikle öğretmenler öğrencilerin ihtiyaçlarını belirlemelidir. Özel gereksinime ihtiyacı olan öğrencilerin deneyimlerini ve hislerini anlatması için ortamlar oluşturulmalıdır. Rutinlerin sağlanması sürecinde ihtiyaçlarını gözeterek düzenlemeler yapmak, akran desteğinden faydalanmak ve ihtiyaçlarına uygun görev ve sorumluluklar vermek destekleyici olabilir.

Travmaya duyarlı bir okul ortamının sağlanabilmesi için yöneticilerin, öğretmenlerin, okul psikolojik danışmanlarının ve ailelerin işbirliği halinde olması gerekir. Bu işbirliğinin kurulmasında okul yöneticinin desteği oldukça önemlidir. Afetin yarattığı belirsizlik ortamında ve kayıpların ardından gelen uyum sağlama sürecinde liderler organizasyon becerilerinden faydalanır, kişiler arası ilişkilerini devreye sokar. Öğretmenlerin sınıf ortamında yapacağı düzenlemelere destek sunar ve liderlik eder. Bu noktada, okul yönetcilerinin de değişen koşullara uyum sağlayabilmesi önemlidir. Çünkü okul yöneticilerinin belirsizlik atmosferine ve sürekli olarak değişikliklerin olabileceği afet sonrası koşullara uyum sağlayabilmesi, tüm okulda yapılan uyum çalışmalarının uzun vadede başarıya ulaşmasının temelinde yer alır.