Skip to content Skip to footer

Afet ve Etkileri

Afetin ardından çocuklar ve ergenler yetişkinlere benzer tepkiler gösterseler de tepkilerin ortaya konuş şekilleri gelişimsel dönemlere bağlı olarak farklılaşabilir. Okullar bu tepkilerin fark edilip müdahale edilebilmesi için kritik öneme sahip sahiptir. Dolayısıyla okul psikolojik danışmanları çocuk/ergenlerin travma yaşantılarını anlayabilmek ve sundukları hizmeti uygun şekilde değiştirip geliştirmek için, olası travmatik stres tepkilerini anlayabilmelidir, böylece uygun müdahaleleri planlayıp uygulamaya koyabilirler.

Her bireyin kendine özgü özellikleri ve içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak, travmatik yaşam olaylarına verdikleri tepkiler birbirinden farklılaşabilir. Ancak genel hatları ile yaşam dönemlerine özgü tepkilerden bahsetmek mümkündür. Okul öncesi çağdaki çocuklar (0-6) travmatik nitelikteki yaşam olayları karşısında alt ıslatma, uyku ve yeme bozuklukları gibi fiziksel tepkiler, konsantrasyon güçlükleri gibi bilişsel tepkiler, suçluluk, huzursuzluk, çaresizlik gibi duygusal tepkiler ve davranışlarda gerileme, saldırganlık gibi davranışsal tepkiler gösterirler. Okul çağındaki çocuklar (7-10) alt ıslatma, uyku ve yeme bozuklukları gibi fiziksel tepkiler, öğrenme bozuklukları ve okul başarısında düşüş gibi bilişsel tepkiler, ayrılık kaygısı ve yakınların sağlığıyla ilgili endişe gibi duygusal tepkiler ve söz dinlememe, okula gitmek istememe ve önceden sevdiği şeylere karşı ilgisiz davranma gibi davranışsal tepkiler gösterirler. Ön ergenler (11-13) ve ergenler (14-18) ise uyku ve beslenme bozuklukları gibi fiziksel tepkiler, dikkat ve odaklanma güçlüğü gibi bilişsel tepkiler, korku, hüzün, öfke, çaresizlik gibi duygusal tepkiler, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar gibi davranışsal tepkiler gösterirler. Ön ergenlerde olayı tekrar tekrar ve ölüm hakkında konuşma isteği gibi tepkiler gözlenebilirken, ergenlerde madde kullanımına ve kendine zarar vermeye eğilim gözlenebilir.

Tehlike anında bireylerin gösterdiği fiziksel (ör. kalbin hızlı atması, aşırı uyarılmışlık) ve bilişsel (ör. dikkati odaklayamama) tepkiler hayatta kalma şansını artırmak için tasarlanmış “alarm sistemi”minin çalışması sonucudur. “Savaş-kaç-don mekanizması” olarak da adlandırılan bu akut stres tepkileri, varoluşu tehdit eden bir durumla karşılaşıldığında tüm insanların alarm sisteminin verdiği otomatik fizyolojik ve psikolojik tepkilerdir. Birey bir tehditle karşılaştığında ve o tehditle baş edebileceğine inandığında savaş tepkisi; eğer baş edemeyeceğini düşünüyorsa kaç tepkisi verir. Beyin, vücudumuza sinyaller göndererek “savaş”manın ya da “kaç”manın fiziksel gereksinimlerine hazırlar. Vücut ısısının yükselmesi, kalbin daha hızlı atması, nefesin hızlanması ya da ellerin titremesi gibi değişiklikler “savaş ya da kaç” tepkisinin sonucudur. Donma tepkisi ise bir tehdit karşısında tepki verme veya kendini koruma veya savunma yönünde herhangi bir eylemde bulunamama olarak kendini gösterir. Savaş-kaç-don mekanizmasının işleyişine dair alanyazında çeşitli kuramsal açıklamalar olmakla birlikte kabul gören ortak görüş vücudun “savaş, kaç veya don” tepkisinde bulunmasının bireyin bilinçli olarak karar verdiği bir durum olmadığıdır.

Engeli olan yani özel bir ilgi ve gereksinime ihtiyaç duyan çocuk ve ergenlerin afetten etkilenme dereceleri onların yaşadıkları zorluklar ve gösterdikleri travmatik tepkilerle yakından ilişkilidir. Afet sonrası sosyal bağların zarar görmesi ve günlük rutinin bozulması özel gereksinimli bireylerin işlevselliğini zora sokar. Zira afet sonrası farklılaşan fiziksel ve sosyal yaşam engeli de çocuk ve ergenler için ek güçlükler yaratarak stres kaynağı haline gelebilir. Çünkü hareket zorlukları veya altta yatan tıbbi durumları sebebiyle doğa veya insan kaynaklı acil durumlarda özel gereksinimi olan çocuklar savunmasızlardır. Öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen olaylara maruz kalma nedeniyle çocuklar korku ve kontrol kaybı yaşayabilirler. Özel gereksinimi olan çocuklar, engellerinin özelliklerine, depremi kavramsallaştırmalarına, deprem anında yaşadıklarına ve bireysel koşullarına bağlı olarak çeşitli kaygılar geliştirebilirler. Yaşına ve zihinsel gelişim durumuna bağlı olarak da kaygı ve korku duygularını nasıl ifade edeceklerini bilemeyebilirler, diğer çocuk ve ergenlere kıyasla daha yoğun tepkiler sergileyebilirler. Önceden var olan bozuklukların alevlenmesi veya daha önce kazanım sergilediği öz bakım becerilerinde gerilemeler gibi tepkiler gösterebilirler.

Travma sonrası büyüme, travma öncesine oranla daha yüksek bir işlevsellik seviyesine ulaşmak olarak tanımlanmaktadır. Tedeschi ve Calhoun’a göre (2016) travma sonrası büyüme, bireylerin kendilik algısı, hayat felsefesi, kişiler arası ilişkiler, yeni olanakların keşfi ve spiritüellik olmak üzere beş alana dair sahip olduğu alanlarda değişimler yoluyla gözlemlenir. Kendilik algısında görülen önemli bir değişim, kişinin zorlu yaşam olaylarının ardından kendini olayın kurbanı olmak yerine hayatta kalmayı başarabilmiş birisi olarak tanımlaması olarak örneklendirilebilir. Ancak sağ kalan olmak zorluklar karşısında tam bir korumaya sahip olmak ya da sarsılmaz bir güvenlik algısı geliştirmek değildir. Kişiler zaman zaman kötü şeyler olabileceği ve bunlar karşısında incinebilir oldukları buna rağmen başlarına gelecek olumsuz durumlarla baş edebilecek kadar güçlü oldukları gibi gerçekçi bir kendilik algısı oluştururlar. Bireyler travmatik olay ardından hayatlarını yeniden gözden geçirebilir, önceliklerini yeniden ele alabilirler. Hatta önceliklerin sırası değişebilir, varoluşsal ve spiritüel değişimler yaşanabilir. Dolayısıyla travma sonrası büyüme, pek çok alanda bir takım farkındalıkların kazanıldığı sancılı bir süreçtir. Bu süreçte kişiler kendi yetersizlikleri, korkuları ve insanın ölümlü doğası ile yüz yüze gelir. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen yaşamaya devam ettiği süre boyunca kendi içsel ve dışsal gücünü kullanarak yapmak istediği şeyleri yapabileceğini ve diğerleriyle sağlıklı ilişkiler kurabileceğini fark edebilir. Tüm bu farkındalıklar ve yeni oluşturulan düşünceler travmatik nitelik taşıyan tüm durumlarda görülebilir, yani depremi bir afet olarak deneyimlemiş çocuk ve ergenlerde de travma sonrası büyüme görülmesi mümkündür. Psikolojik danışmanlar, çalıştıkları çocuk ve ergenlerdeki büyümeyi yukarıda açıklanan beş alanda inceleyebilirler.

Psikolojik dayanıklılık, travma bağlamında, bireyin travma sonrası toparlanarak travma öncesi işlevsellik düzeyine yeniden ulaşma kapasitesi olarak tanımlanır. Afet gibi travmaya dönüşebilecek durumlarda dayanıklılık kavramı öne çıkmaktadır çünkü birçok birey benzer deneyimlere sahip olsa da, herkes aynı düzeyde travma belirtileri göstermemektedir. Öyle ki psikolojik dayanıklılık düzeyi yüksek olan kişilerin afet deneyimi sonrasında psikolojik dayanıklılığı düşük olan bireylere göre daha az travma sonrası stres bozukluğu geliştirdiğine ilişkin bulgular vardır. Bu noktada psikolojik dayanıklılık için alan yazında bazı koruyucu faktörler üzerinde durur. Çocuk/ergenin içinde yaşadığı aile, okul vb. sosyal çevresi, sosyoekonoik düzeyi, sahip olduğu kaynaklar, karakter özellikleri, beceriler gibi çevresel ve bireysel unsurlar koruyucu faktör olarak işlev görebilir, yani bireyleri afetlerden psikolojik yara almaktan koruyabilir.